Karadeniz ikiye ayrılmış; kara ve deniz. Yeni yol projesi öyle bir bölmüş ki; deniz ile insanın arasına ancak bu kadar girilebilir. Böyle olunca keyfi kalmamış ahalinin. Balık lokantaları yolun kenarında toz toprağın dibinde. Oturası, yiyesi gelmiyor insanın. Denize girmenin de albenisi yok. Kaya diplerinde, kuytu köşelerde ya da balıkçı barınaklarının deniz havuzlarında isteksiz kulaç atanları gördüm. Ege ya da Akdeniz’deki o coşku, o bütünlük, o paylaşım hissedilmiyor Trabzon-Hopa arasında.
Kiremit arası pencereler
Bu yörede yaz mevsimi kısa; bu bir neden değil. Sevdin mi mevsimi olmaz, âşık gibi, sarılırsın denize.
Hopa’da balık yemek için tam
Bütün suçu yola atmak da anlamsız. Yol boyunca denize bakan evlerin önünden geçiyorsunuz. İlk cephede yer alan "en pahalı, en kıymetli" topraklarda inşa edilmiş apartmanlarla, yöre "tuğla şehir" şeklinde. Evet dış sıvaları olmayan, tuğlaların içine pencerelerin yerleştirildiği bir garip apartman silsilesi tüm kıyıda egemen. Fakirlikten mi? Yok. Zevksizlikten. O güzelim yeşil tonlara yakışan ev sayısını bulabilmek için epey göz yoruyorsunuz giderken. Eski Rum evleri ise şansa ya da iyi niyetli insanların koruması ile bazen karşınıza çıkıveriyor. Dedim ya, bu fakirlik değil isteksizlik...
Bütün bunlara direnen bir tek şey var: Yeşil. Açıktan koyuya yeşil ağaçlar, çay bahçeleri ile buluşup büyük bir mücadele veriyor Karadeniz sahil şeridinde. Akan çayın iki yamacından size doğru geliyor, bazen bir virajda tüm heybeti ile karşınıza çıkıyor bu yeşil. "Dayanıyorum, bir gün düzelecek" der gibi...
Hopa bir başka yer. O sahilde ayrıcalıklı, farklı bir ilçe. Her yerde Kazım Koyuncu’nun posterleri var. Jim Morrison çağrışımı yapıyor. Ölümünden sonra hatırlandı denilmeyecek kadar kalıcı. Bazı posterler efsane oluyor. Kazım Koyuncu da böyle. Bina boyunca asılı resmine bakınca; duruşu, saçları, balıkçı yakası ile bana bunları söyledi...
SİNA KOLOĞLU – 16.07.2005 - Milliyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder