Kasım 24, 2010

Bir Öğretmenimizin Ağzından

Yıllar once (sanırım 2004 senesinde) e-posta olarak gelen bir ileti…. Milli Eğitim Sistemimizdeki temel sorunlara dair ilk ağızdan örnekler.... asıl temel sorunlar bunlar bence....


*******  *******
ASAGIDAKI MEKTUBUN YAZARI IDEALIST BIR OGRETMEN...
ANCAK, ADINI VE NEREDE CALISTIGINI GIZLEMEK ZORUNDA KALMIS; TAHMIN
EDEBILECEGINIZ NEDENLERLE...
MEKTUP, ASAGIDAKI HALIYLE BIR UNIVERSITEDE DUZENLENEN "OGRETMENLER
GUNU" TORENINDE OKUNMUS, GOZYASLARIYLA...

MERHABA!
ISTANBUL'DA BIR LISEDE OGRETMENLIK YAPIYORUM. CALISTIGIM OKUL,
COGUNLUGU ANADOLU'NUN EN UCRA KOYLERINDEN GELIP YERLESEN (YERLESEMEYEN)
INSANLARIN OTURDUGU BIR CEVREDE.
ETRAFIMIZ GECEKONDU MAHALLERI.
GECEKONDU OLMAYAN YERLERDE DE DERME CATMA BINALAR VAR.
ISTANBUL'UN PEK COK YERINDE ARTIK GORMEYE ALISTIGIMIZ BIR MANZARA VAR
ASLINDA BURADA DA.
SOZUNU ETTIGIM YERLESIM YERININ 5 DAKIKALIK MESAFESINDE MODERN BIR
ALISVERIS MERKEZI VAR!
ATARDAMARIN HEMEN UZERINDE BU OKUL.

BU OKUYACAKLARINIZ HEPSI GERCEKTIR
VE SIZIN SEHRINIZIN VAROSLARINDA DA
YASANMAKTA OLDUGUNA VEYA COK YAKINDA YASANACAGINA SUPHENIZ OLMASIN…

BU YIL LISE 1. SINIFTA OKUMA YAZMA BILMEYEN BIR OGRENCI VAR.
BIR OGRENCI OKULA "SATIR" GETIRMEKTEN UZAKLASTIRMA CEZASI ALDI.
IKI HAFTA ONCE OKULUN ONUNDE CIKAN BIR KAVGADA BIR OGRENCIMIN BOYNU
DONER BICAGI ILE KESILDI; 28 DIKIS ATILDI.
BU CEVREDE KIMSE KISIN AKSAM BESTEN SONRA SOKAKTA YALNIZ YURUMUYOR.
GECTIGIMIZ HAFTA, BEBEK BEKLEYEN MUDUR YARDIMCIMIZ BIR OGRENCI
TARAFINDAN KARNI TEKMELENMEKLE TEHDIT EDILDI.
DISARIDAN ELINI KOLUNU SALLAYA SALLAYA GIREN BIR ADAM, KENDISINI DISARI
CIKARMAYA CALISAN KAT NOBETCISI BAYAN OGRETMENI BICAKLA TEHDIT ETTI.

DERSTE SIKINTI YARATTIGI ICIN OGRETMENI TARAFINDAN CEZALANDIRILAN
OGRENCININ ASIRET OLAN AILESI OKULU BASTI.
BIR OGRETMENIMIZ SINIFTA BIRAKTIGI OGRENCIDEN TEHDIT TELEFONLARI ALDI.
OGRENCILERIMIZIN % 86'SI SIGARA ICIYOR.
OGRENCILERIMIZIN % 42'SI HAP KULLANIYOR.
OKULUN ETRAFINDA HAP SATANLARI, OKULUN ICINDE HAP KULLANANLARI POLIS
BILIYOR.
OGRENCILERIMIZIN % 23'U ENSEST ILISKI MAGDURU.
GECTIGIMIZ YIL BIR KIZ OGRENCIMIZIN BABASI COCUGUNDAN (OGRENCIMIZDEN)
DAYAK YEDIGI ICIN OKULA SIGINDI.
YALNIZCA KORIDORDA BIRBIRLERINE CARPTIKLARI ICIN KAVGAYA TUTUSAN IKI
KIZ OGRENCININ AILELERI OKULUN ONUNDE BIRBIRLERINE YUMRUK YUMRUGA
SALDIRDILAR.
BAZI KIZ OGRENCILER 100 KONTOR KARSILIGINDA MINIBUS SOFORLERINE, HALI
SAHA SAHIPLERINE KENDILERINI KULLANDIRTIYORLAR. (CINSEL ANLAMDA)
BU YIL BIR ERKEK OGRENCI, BIR KIZ OGRENCININ KENDISINE CINSEL TACIZDE
BULUNDUGUNU SOYLEYEREK SIKAYETTE BULUNDU.
GECTIGIMIZ YIL BIR ANNE, KIZININ SACININ BOYALI OLMASI UZERINE OKULA
CAGIRILDIGINDA, KIZINI OKULA KOCA BULMAK ICIN GONDERDIGINI BU NEDENLE DE
SUSLENMESI GEREKTIGINI SOYLEDI.
VELILERIN % 42'SI KAYITTAN SONRA BIR DAHA OKULA UGRAMIYOR.
MADDI YETERSIZLIKTEN DOLAYI UC, DORT AILE BIR ODA-BIR SALON BIR EVI
PAYLASIYORLAR. (SAYILARI AZIMSANAMAYACAK OLCUDE.)

HER AY OGRETMENLER ARAMIZDA PARA TOPLAYIP BIR OGRENCIYE BOT, PALTO VEYA
OKUL ARAC GERECLERI ALIYORUZ.
GECTIGIMIZ YIL CUMA OKUL KAPANIS TORENINDE BAYGINLIK GECIREN BIR
OGRENCININ IKI GUNDUR HICBIR SEY YEMEDIGINI OGRENIYORUZ.
OGRENCILERIN COGUNUN HAYATINDA KAN DAVASI, INTIHAR, BOSANMA, DAYAK,
KACMA, KACIRILMA, HAPIS GIBI HIKAYELER VAR. (AILELERINDE YASANMIS)
GECTIGIMIZ YIL IKI GUN BOYUNCA EVINE GITMEYEN BIR OGRENCIYI VELISI
GELIP OKULDA ARIYOR. (KIZIN BIRIYLE KACTIGI ANLASILIYOR DAHA SONRA.)
ANNESI BABASI AYRI VEYA BOSANMIS OLAN OGRENCILERIN COGU UZAK
AKRABALARIN YANINDA KALIYOR. ANNE YA DA BABA ALMAK ISTEMIYORLAR VEYA UVEY
ANNE-BABALAR ISTEMIYOR.
GECTIGIMIZ YIL SORUN CIKARDIGI ICIN MUDUR TARAFINDAN TARTAKLANAN BIR
OGRENCI MAHALLEDEN TOPLADIGI TANIDIKLARIYLA MUDURUN ODASINI BASIP
TEHDITLER SAVURDU.
VELILER TOPLANTILARA "OCAKTA YEMEKLERINI BIRAKARAK", AYAKKABILARININ
TOPUGUNA BASARAK, MANTOLARINI OMUZLARINA ATARAK GELIYORLAR.
VELILERIN BUYUK BIR COGUNLUGU OGRETMENE NASIL HITAP EDILECEGINI
BILMIYOR. (GUZELIM, HANIM KIZIM, SEN, HOCAAAAA, ABLASI!!!)
SAKALLI, SALVARLI, CUPPELI BIR VELI TOPLANTILARA GELIP YALNIZCA ERKEK
OGRETMENLERLE GORUSUYOR!
GECTIGIMIZ YIL 1000 OGRENCI KAPASITESI OLAN OKULDA KUTUPHANEYE UYE
OLANLARIN SAYISI 7(YEDI)'YDI.
OGRENCI TANIMA FORMLARINDAKI "CALDIGINIZ MUZIK ALET(LER)I" BOLUMUNE
RADYO, TEYP, WALKMEN YAZAN AZIMSANAMAYACAK SAYIDA OGRENCI VAR
OGRENCILERIN AZIMSANAMAYACAK BIR  BOLUMU DOGUM TARIHLERININ GUN VE AY
KISIMLARINI DOGRU YAZIYORLAR ANCAK YIL BOLUMUNE 2004 YAZIYORLAR!
LISE BIRINCI SINIF OGRENCILERIM "SORU ISARETI NEREDE KULLANILIR?"
SORUMA YANIT  VEREMEDILER.
10. SINIFA KAYIT YAPTIRAN BU OGRENCILER CARPIM TABLOSUNU BILMIYORLAR;
10 VE KATLARI ILE CARPMA YA DA BOLME ISLEMI  YAPARKEN BILE HESAP
MAKINESI KULLANIYORLAR.  (GECTIGIMIZ AY SINIRDEN GOZLERINE KAN OTURMUS BIR
HALDE SINIFTAN CIKAN MATEMATIK OGRETMENIMIZ KOLTUGA COKERKEN OGRENCILERE
BIR DERS BOYUNCA 300'U 2'YE BOLDUREMEDIGINI ANLATTI.)
MADDI DURUMU IYI OLAN SAYILI OGRENCILERDEN BIRININ VELISI, GECTIGIMIZ
YIL AKAN DAMIMIZI ONARDI. (NOTLARININ HEMEN HEPSI ZAYIF OLAN OGRENCININ
SINIF GECMESI SARTIYLA!)
OGRENCILERIMIZIN % 60‘I SAGLIKSIZ BESLENMEDEN DOLAYI HASTA (ARALARINDA
DISPANSERLIK OLANLAR VAR) ANCAK OGRENCILERIMIZIN % 90‘INDA CEP TELEFONU
VAR. (CEP TELEFONLARI SON MODEL, BAZILARI KAMERALI)
BEN BU OKULDA 3 YILDIR OGRETMENLIK YAPMAYA CALISIYORUM.
BU OLAYLARA ALISMAMAK ICIN, ARTIK ALISIP BUNLARI NEREDEYSE DOGAL
KARSILAYAN YILLARIN OGRETMENLERI GIBI OLMAMAK ICIN UGRASIYORUM.
BILIYORUM KI EGER ALISIRSAM GELECEGE DAIR HICBIR UMUDUM KALMAYACAK.
HER GUN BUYUK BIR CARESIZLIK VE ENDISEYLE "ACABA BUGUN NE OLACAK?" DIYE
BASLIYORUM ISIME.
OLAYSIZ GECEN GUNLER ALLAH’IN NIMETI!
SINIFTA GEZINEREK DERS ANLATIRKEN ATATURK'UN GOZLERIYLE KARSILASMAMAYA
CALISIYORUM, KAFAMI KALDIRIP RESMINE BAKAMIYORUM.
BASIMIN UZERINDEN "EY TURK GENCLIGI!" DIYE BAGIRDIKCA  UTANCIMDAN
OMUZLARIMA GOMULUYORUM.
10 KASIM’LARDA, 29 EKIM'LERDE SIIRLER OKUNURKEN, MARSIMIZI DINLERKEN
AGLADIGIMDA HERKES GUNUN ANLAMINA AGLADIGIMI SANIYOR; OYSA CARESIZLIGE
AGLIYORUM.
MUHTAC OLDUGU KUDRETIN DOLASTIGI ASIL KANI UYUSTURUCUYLA ZEHIRLEYEN
OGRENCILERIMI KURTARAMIYORUM.
OGRENMEYE DIRENEN, KENDINI KAPATAN OGRENCILERIME ISTIKLAL MARSI'NIN
ANLAMINI BILE OGRETEMIYORUM.
DAHA DA YAZACAKTIM ANCAK YAZDIKCA YUREGIM AGIRLASIYOR.

SEVGI VE SAYGILARIMLA…
****************** ************

Kasım 05, 2010

Türkiye'yi bekleyen tehlike...

Sevgili dostlar, bugün piyasaların kapalı olmasından da yararlanarak, sizlerle orta ve uzun vadede gördüğüm tehlikeyi paylaşmak ve sizlerin bu konudaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum. Nedir bu tehlike? Bana göre önümüzdeki dönemde, bütün senaryoların akışını etkileyecek tek bir temel soru var; 'Dünyanın yeni bir düzene doğru zorlandığı ortamda, Türkiye, kalkınma ve var olma stratejisini hangi temel kavram üzerine bina edecek...?' AB mi? ABD mi? Yeni bir strateji mi? Bu noktada cevabınızı duyar gibiyim; 'Türkiye'nin temel kavramları belli, aramaya ne gerek var... Size tamamen katılıyorum. Temelimiz ve yönümüz belli... Peki arayış ve binanın temeline inen bu kazma sesleri neden?
Sevgili dostlar, Ortadoğu'nun asker çizmesi ile ezilmesinin kesinleştiği, AB'nin var olma savaşı vereceği önümüzdeki dönemde; Türkiye AB hayali ile ulusal devlet kavramının yıpranmasına seyirci kalır hatta bilinçsiz bir şekilde teşvik ederse, başımıza neler gelebilir... Diğer bir ifadeyle; timsahlarla dolu bir nehirde, sağlam kayığımızı terk edip, süslü görünen gemiye binmeye çalışırsak, kayıktan da olur muyuz? Konuyu biraz daha açmak ve samimi düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Türk devrimi 1900'lü yılların başında kurulmak istenen sisteme başkaldıran ve o günden bugüne yeryüzü baronları tarafından hiçbir zaman affedilmeyen bir hareket. Diğer bir ifadeyle, sistemi delen ve bölgeye yerleşen farklı bir sistem. Peki çok mu bağımsız? ABD ve Avrupa etkisinde kalmış olduğumuz hatta doğrudan müdahaleler ile yönetildiğimiz dönemler olsa bile; Türkiye dünya üzerinde 'yok olma noktasından, örgütlü bir kavramlar birliğine geçişin' tek örneği...
Peki bu örnek yabancılar tarafından nasıl algılanıyor? Bakın, Almanya'nın önemli gazetelerinden biri Türkiye için neler diyor; "On yıl içinde Türklerin komşusu olan, üç güçlü politik sistem çöktü. Bu sistemler en az Türklerin Kemalist modelleri kadar güçlü inşa edilmiş görünüyorlardı. İran'da şah monarşisi, Sovyet komünizmi ve Yugoslavya'daki federatif Balkan yapısı. Bu devletlerin hepsi dinsel veya etnik çelişkiler yüzünden yıkıldılar. üstelik Türkiye'de hepsi var... Lenin'in devleti 73 yaşına basmıştı... Atatürk'ün Cumhuriyeti de hayli kritik olan 75. yaşına..." Bu noktada yorumu size bırakıyorum... Sevgili dostlar, 'bizi yaşatan ve devamlı kılan' kavramlarımızı ve bileşenleri, AB hayaliyle terk etmemiz ve sonunu düşünmeden yeni düzenlemeleri hayata geçirmeye çalışmamız... Diğer bir ifadeyle sorunlu ama bizim olan kayığımızı sonunu düşünmeden terk etme sevdamız...' Önümüzdeki dönemde bizi bekleyen en büyük tehlike...
Sonuç: Biz kendimizi ne kadar başarısız görsek ve gerçekten başarısız olduğumuz birçok alan olsa da; gözden kaçırmamız gereken çok net bir gerçek var. Bu gerçeği ben değil eski ABD Başkanı Clinton bakın nasıl ifade ediyor
; "20. yüzyılın yarısı, Osmanlı mirası üzerinde şekillendi, 21. yüzyılın ilk bölümü de Türkiye'nin alacağı pozisyon ile şekillenecek..." Bu noktada 'Türkiye'nin mirası' demediği için şanslıyız...O noktaya henüz gelmedik... Önümüzdeki dönemde ABD Ortadoğu'da daha da sert ve hırçın bir yapı sergileyecek. Böyle bir dönemde, içeride 'asker-hükümet ilişkileri' gerilirken, sorgulamadan taraf olmak ve elde somut bir gerçek olmadan; 'AB hayaliyle Türkiye Cumhuriyeti'nin temeline su katmak' geri dönülmez yaralar açabilir...
Sonsöz: Bölgede rahatsızlık yaratan; 'Türkiye Cumhuriyeti' gibi güçlü bir kavram altında örgütlenmiş olmamız ve bu Cumhuriyet'i koruyacak ciddi bir silahlı güce sahip olmamız...

YİĞİT BULUT

14/06/2003 tarihli yazısından....


Ekim 28, 2010

öküzlüğün alemi yok !!!


26.10.2010 da maile düşen bir yazı.... paylaşalım...

Askerler içerde,
Profesörler içerde,
Atatürkçüler içerde,
Vatanseverler,
Laikler içerde,
Sendikacılar içerde,
Gazeteciler içerde,
Hatta çevreciler ..
Komünistlerin zaten kökünü kazımışlardı,
Arta kalanları da içerde,
Başka dinden olanları da birer birer kestiler zaten,
Yani:
Tüm direnebilecek ve örgütlenebilecek olanlar içerde...
Eeee .. Kim kaldı dışarda özgür?
Tarikatçılar,
Mollalar,
Yobazlar,
İktidar yalakaları gazeteciler,
Fetoşlar,
Pkk ve Apo yandaşları!
* * *
Ormanın birinde Aslanlar toplanmış.
"yahu" demişler, "hesapta kralız, açlıktan öleceğiz birader ....
Maymuna saldırsak, ağaca kaçıyor;
Fillere saldırsak, fazla büyük...
Ceylanlar hızlı, yetişemiyoruz; kuşa dalsak, uçuyor,
Ee balık yakalayacak halimiz de yok...
N'aapsak? "
Bir tanesi "en iyisi, öküzlere saldıralım" demiş,
"iri yarı görünüyorlar ama ne pençeleri var, ne dişleri diş... Tam dişimize göre!"
Olur mu? Olur.
Hücum!
Ama evdeki hesap çarşıya uymamış;
Öküz, öyle yabana atılacak hayvan değilmiş meğer...
organize oluyorlar, topluca savunma yapıyorlar, püskürtüyorlarmış.
Aslanlar aç bilaç.
N'aapsak, n'aapsak?
"tilkiye danışalım" demişler.
Tilki "kolay" demiş,
"beni, öküzlerin yaşadığı zengin otlakların prensi yapın, işinizi halledeyim..."
Kabul etmişler.
Tilki, elinde beyaz bayrakla öküzlere gitmiş,
"saygıdeğer öküzler" demiş,
"aslında aslanlar uysaldır, sizi de çok seviyorlar...
Ama; Şu aranızdaki sarı öküz var ya, sarı öküz, işte sorun o...
Görünce tahrik oluyorlar, canları çekiyor, verin şu sarı öküzü,
Kurtulun kardeşim, huzur içinde yaşayın! "
Öküz heyeti düşünmüş taşınmış,
"bana dokunmayan yılan bin yaşasın" Mantığıyla,
verivermişler sarı öküzü...
Aslanlar da afiyetle yemiş.
Bir gün, iki gün ....
Tilki gene gelmiş.
"bakın gördüğünüz gibi, saldırılar kesildi, mutlu mutlu yaşıyorsunuz" demiş
Ve eklemiş:
"ama şu var ya benekli öküz, benekli öküz,
O burada olduğu sürece size rahat yüzü yok arkadaş,
Canları çekiyor, verin, kurtulun!"
Öküz heyeti düşünmüş,
"otlağın selameti için"
Teslim etmiş benekli öküzü...
Üç gün, dört gün...
Tilki gene gelmiş.
Kuyruğu uzun olanı...
Burnu beyaz olanı...
Tombul olanı...
Tek tek alıp, gitmiş.
Otlak seyrelmiş.
Semirmiş aslanlar…
Günlerden bir gün... Artık tilki gelmemiş!
Gerek kalmamış çünkü.
Doğrudan aslan gelmiş.
"hanginizi istiyorsam,
Canım hanginizi çekiyorsa, onu vereceksiniz,
Adamı hasta etmeyin" demiş.
Otların arasında tir tir titreyen, tek tük kalmış öküzler,
"keşke sarı öküzü vermeseydik" demiş ama iş işten geçmiş.
 * * * *
İşte Öküzlük böyle bir şeydir...
* * * *
Bu hikaye sebebiyle,
dünyaca ünlü alman şair ve tiyatro yazarı Bertolt Brecht akla geliyor...
Bir şiirinde aynen şunları yazmıştı:
"Naziler önce komünistleri tutukladılar;
Komünist değilim diye ses çıkarmadım.
Sonra Yahudileri tutukladılar,
Yahudi değilim dedim, sesimi çıkarmadım.
Sosyal demokratları tutukladılar,
Savunmak bana mı kaldı dedim, sesimi çıkarmadım.
Sıra bana geldiğinde;
Etrafta tutuklanmama ses çıkaracak kimse kalmamıştı!"
***
Şimdi bakın çevrenize…
çevrenizde ses çıkartacak kimse kaldı mı?
Umarım sıra size gelmez!..
O HALDE: ÖKÜZLÜĞÜN ALEMİ YOK ! 

Ekim 21, 2010

Yılmaz Özdil'den "Türban"

Okurlar sipariş veriyor:

“Türban meselesini yaz.”


*
Yazayım.
*
Bir İgnliiz üvinersitesinde ypalın arşaıtramya gröe, klemileirn hrflareinin hnagi srıdaa yzaldıklarıı ömneli dğeliimş asılnda... Öenmli oaln, briinci ve sonncuu herflarin yrenide olamsımyış... Çnküü, kleimleri hraf hraf dğeil, btüün oalark oykuormuşsz... Ardakai hraflrein sırsaı kıraşık da osla düüzgn ouknuyormuş.
*
İinglç di mi?
Bıakn nısal da düüzgn oukdnuuz.
*
Hem oukdnuuz.
Hem anladıınz.
*
Trüban bduur.
*
Tartıışlan mselee ne oulrsa olusn, bşınaa ve sounna “trüban” koyğduunda, aarda ypılaan yaınlşları görmeszin... Yaınlşları düüzgn gbii oukmyaa, düüzgn gbii anlmaaya bşlarsaın.
*
Üvinersite srouları çlaımnış, Amreikan şrketii Trküiye’de rşvüet dğaıtmış, domateisn tneasi iki lria oulmş, maedncleriin cseetlernii beş aıydr çıkaramoyrlarmıış, her dröt gnçteen brii isşiz gzeiyrmouş, pkklya pzarlaık yaplııyrmouş, meemlket bölüüynrmouş, Amreikaıllar bzie fzüe döşyormuuş, deinz feenri ne oulmş, yargyıı taammen bdaem byklııı ypmışlaar flian...
*
Hiç öenmi klmaaz.
*
Tartıışlan mseleenin bşınaa ve sounna “trüban” koyğduunda, aarda ypılaan yaınlşları görmezsin, sbaah klkaarsın trüban konşuuursn, aşkam yaatrsın trüban konşuuursn.
*
Kaafn alalk blulak oulr ama...
Akılnda bi tek trüban klaır!
*
Saadce kfaayı örtmez çnküü.
Her srounu öertr trüban.
*
Bilmiyorum anlatabildim mi.


Yılmaz Özdil - 21 Ekim 2010 


YAZININ ORJİNALİ

Eylül 22, 2010

Mahfi Eğilmez'den bir görüş

Köylü kültürü ilerlemeye kapalı ama saf ve temiz bir kültürdür. Kent kültürü saflıktan çıkmıştır ama ekonomik gelişmenin dinamiklerini yaratır. Kasaba kültürü ne köylü kültürü gibi saftır, ne de kent kültürü gibi gelişmeye açık. Yalnızca komşusunu kıskanmayı öğretir insana. Türkiye, kasaba kültüründen hızla kurtulmak zorunda.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=91196 

Eylül 21, 2010

Masumiyet Kalkanı - Nuray Mert

Bir İngiliz dergisi, New Statesman, editör yazısında; aslında, Amerikalılar, Vietnamlı ve Iraklı köylüler kadar da masum değil, çünkü "Iraklılardan ve birçok fakir ülke halkından farklı olarak, onlara farklı bir düzeni savunmak ve bu yönde oy kullanmak hakkını onlara veren demokratik bir düzende yaşıyorlar. Amerika, sıklıkla açgözlü ve fazla güvenli görünüyorsa, bu kısmen halkının istediği bir şey" diyor. (New Statesman, 17 Eylül 2001)

Nuray Mert - Masumiyet Kalkanı – 02.10.2001 tarihli yazısından 




YAZININ TAMAMI BURADA

Eylül 13, 2010

GÜCÜM BURAYA KADAR BAĞIŞLAYIN

Şok şok… 12 Eylül referandumu MHP’yi parçaladı. Bu sütunlarda yazdığım Zehirli Balık yazımda derinliğine belirtmiştim, cemaat dokunduğu her şeyi zehirleyip dağıtıyor, diye. Ağar’ın partisi, Milli Görüş, Büyük Birlik ve nihayet MHP cemaatin ölümcül dokunuşuyla darmadağın oldu. MHP Devlet Bahçeli’nin büyük çabalarına karşın varlık sebebi-her şeyi olan Orta Anadolu’da hüsrana uğradı. Sadece Ankara’nın son belediye seçimlerini düşünün, Mansur Yavaş ve CHP’nin oyları AKP’yi kıl payı ikiye katlıyordu. MHP tam bir parçalanma yaşıyor. MHP 12 Eylül öncesi dinamizmini anti-komünizmden alıyordu ve MHP saflarını oluşturan köylü kitlelerle şehirli kitlelerin ayrışması hiç hissedilmiyordu. Şimdi MHP’li kitlelerinin hiç affedemeyeceği AKP’nin Habur ve Suriye sınırının satılması olayına rağmen oylarının nerdeyse yarıdan çoğunu kaybetmesi, Türkiye’ye yepyeni ve beklenmedik bir şok yaşatıyor. Bu inanılmaz şok’un boyutlarını ilk görmek isteyen ise Devlet Bahçeli’dir, anında erken seçim çağrısında bulunup, gerçek hasarın boyutlarını öğrenmek zorunda kalmıştır. 1960’lı yılların sonundan beri Orta Anadolu’da esip gürleyen MHP tam anlamıyla bir felaket yaşıyor.. Devlet Bahçeli’nin cemaate karşı tavrı çok iyi bilinmesine rağmen, cemaate karşı tavrını çok yaygın ve kitlesel olarak meydan meydan dillendirmemesi bugün feci bir hüsranla sonuçlandı. Oysa Devlet Bahçeli’yle MHP Türkeş’in dahi rüyasında göremediği oy oranlarına kavuşmuş ve yine Devlet Bahçeli’yle MHP hem şiddetle mesafe koyup hem mafyatik kabadayı çapulcu denilen kitlelerle bağını kopartıp tam bir şehir partisi olmuştu. Sonunda Türkiye’deki her şehirli partinin acı sonunu paylaştı, MHP de köylüleri şehirlilerinden fazla Orta Anadolu’nun partisiydi şimdi o da hem de başta Yozgat, Erzurum, vs., olmak üzere aforoz edildi ve yok olmak üzere..
Velhasıl seçim sonuçlarını en iyi tahmin eden anket şirketi yine o, bu, şu değil, rahmetli Aziz Nesin çıktı.
Seçimin mağlubu yine aynıdır ve Türkiye’nin sosyolojik gerçeğine ayak uyduramayan şehirli oylar, varoşlara ve köylülere karşı yine büyük bir hezimet yaşamıştır. AKP’nin oy aldığı aynı bölgeler elli yıldır sağ siyaseti besledi. Değişen bir şey yok, daha önce Menderes, Demirel, Özal, Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller ve benzerleri, köylü, kurnaz, göz göre göre insan evladını utandıran yalan ve hırsızlıklarıyla seçimi nasıl kazanmışlarsa sağcı oylar yine aynı yoldan Türkiye’nin siyasetini belirlemeyi sürdürmüştür.
Bu seçimde değişen ise, büyük medyanın tümüyle bu köylü varoş gerçeğini kabullenip hayati bir can simidi gibi bu yalan ve hırsızlıkları hem örtbas etmiş hem de her sağcı siyasetçi gibi bu gerçeğe ayak uydurmayı tek çıkar özgürlük yolu olarak görmüş olmasıdır.
GÜNEŞ PENSİLVANYA’DAN DOĞDU DOĞACAK
Sizler, ey okuyucular, siz de yarın bir istikbaliniz olsun istiyorsanız, bu köylü, kurnaz, hırsız, yalancı düzenbaz gerçeği bugünden, henüz yirmili yaşlarda fark edip kendinizi bizim gibi fazla yormayın..
Daha dün devletin en mahrem en gizli dairelerinden sınav soruları çalındı ve onlarca yıldır aynı yoldan çalınıp savcılar ve polisler yetiştirilip devleti ele geçirme planları açığa çıkmıştı. Bu kadar açık hırsızlıklara rağmen, AKP yüzde 58 oy alıyorsa, yaşasın Hırsızlar, Yaşasın bu hırsızları bağrına basan örtbas eden medya diye, takdir etmekten başka ne yapabiliriz.
Ey ülkesi için üzülen genç çocuklar, alkışlayın hırsızları, alkışlayın hırsızlıkları kim yaptı diye hiç sormayan özgürlükçü medyanızı.. Bugünden tezi yok kararınızı verip saflarınızı değiştirin, hırsızlar cemaatçiler yandaşlar Türkiye’yi ele geçirdi, sadece TRT’nin on-onbeş kanalı var, birinde olsun iş bulabilirsiniz, yolunuz Engin Ardıçlar’ın Yeni Şafaklar’ın Milli Görüşçüler’in Mehmet Ali Birandlar’ın Mehmet Barlaslar’ın Vakitçiler’in yolu olsun.. Şaklabanlık yalakalık rehberiniz olsun.
Yürüyün hırsızlar kim tutar sizi..Bu kadar aleni, fesupanallah dedirten yalanlara rağmen büyük kitleler yine size oy veriyorsa, bu ülkede hiç aç kalmazsınız, talihiniz sonsuza kadar açık olsun.
Genç adam, gördünüz işte elli yılın sağ iktidarlarının hazırladığı acı gerçeği, siz siz olun bu hayal kırıklığını bir daha yaşamayın. Gördünüz işte dağ başını hırsızlar almış, güneş ise Pensilvanya’dan doğdu doğacak. .Bugünden tezi yok, maaşlarınız düzgün öngörüleriniz hep sağlam ve siz ziftlenirken halkımız hep yanınızda sırtınızı gururla sıvazlayacak, bu acayip tabiat gerçeğine karşı fazla direnemezsiniz, fareler dokuz dokuz aslanlar tek tek çoğalır, insanlık ülküsü demokrasiye teslim olun, siz de bugünden tezi yok Okyanus Ötesi’ne selam durun.
HAYIRLI OLSUN
Velhasıl bize de takdir etmek düşer, sınav sorularını çalan derin devletin sahipleri kendilerini daha derin kılmak için bu çalınmış sınav sonuçlarıyla on yıllarca polisler savcılar yetiştirdiler ve hepsinin gayretiyle işte adaletine özgürlüklerine ve ahlak’ına hayran olduğumuz müthiş bir iktidar yola çıktı, insanlığa hayırlı olsun..
Referandum sonuçları Pensilvanya’ya hayırlı olsun, Amerika’ya hayırlı olsun, AB sözcülerine hayırlı olsun, yandaş medyaya ve bilumum köşe yazarlarına hayırlı olsun, büyük medyanın Turgay Ciner’ine hayırlı olsun, NTV’nin sahibi Ferit Şahenk’e hayırlı olsun, maden ruhsatlarına eline geçirenlere hayırlı olsun, derelere hidroelektrik santralı için yola çıkanlara hayırlı olsun, eski kaşarlanmış solculara eski köfte ülkücülere hayırlı olsun, buğdayın ithal edildiği ülkede Konya’da yüzde seksen oy verenlere hayırlı olsun, et ithal edildiği bugünlerde Afyon ve Kütahya’dan yüzde yetmiş oy verenlere hayırlı olsun, devleti ele geçirmek için soruları çalıp kendi polis ve savcılarını yetiştirenlere ve göz yuman medyaya hayırlı olsun, kalan yaşamını Kanada’da sürdüren haham Tuncay Güney’e hayırlı olsun..
SKY’dan beni kovanlara da hayırlı olsun, sonra çalıştığım Avrasya TV’yi Digitürk’ten kovup yerine Melih Gökçek’in kanalını koyanlara hayırlı olsun. Yediğimiz ambargo ve sansürler yetmiyormuş gibi adımıza yazımıza programlarımıza Cumhuriyet Gazetesi’nde, Halk TV’de dahi ambargo koyanlara da hayırlı olsun.
Altmış yılın sağ iktidarları Menderesler’e Demireller’e Çiller’e Mesut Yılmazlar’a, hepsine kucak dolusu teşekkürler, işte büyüttüğünüz Türkiye, öpüp koklayın, tıka basa yiyin tıksırın doya doya..
Bana da yuh olsun, Silivri’de hala niye tutuklandığını bilmeyenlere de yuh olsun.
AYRANIMIZ BU, YARISI SU
Yalnız bir tek sana yazıklar olsun Mustafa Kemal Atatürk, yurdumuzu esaretten kurtardın ama ağadan şeyhden kölelikten kurtaramadığın için, kabrinin kutsallığına sığınıp elli yıl sağ iktidarlarla koyun koyuna siyasetçilik yapıp yan gelip yatanların elinde Cumhuriyet oyuncak olduğu için..
Ne bekliyordunuz, paçasını ruhunu cemaate kaptırmış milliyetçi muhafazakar oylar mı umuyordunuz. Devrimci olacak gücü kendinde bulamayanlar sadece köpeklerdir, köpeklerin yalnız kapıları ve sahipleri değişir. Daha dün bir umuttur belki deyip uçmayı bekliyordunuz, bugün mutlak zafer alkışları içinde başbakan ilk konuşmasında Pensilvanya’ya şükranlar gönderip nihayet karanlıklardan aydınlığa çıkacağımız müjdesini veriyor.
Bu toprağın ve Cumhuriyet’in çocukları, yenilgi bizim için sürpriz yeni ve hiç de ilk değil, altmış yıldır alışığız, boy diyenler soy diyenler mezhep diyenler cemaat diyenler, hırsızlar, yalancılar altmış yıldır kazanıyor, ayranımız bu, yarısı su, işinize gelirse..
Artık önünüz açıldı, buyurun Haburlar’a kaldığınız yerden devam edin, artık yandaş medyanızın maaşlarını ikramiyelerle referandum primleriyle ödüllendirin. Artık kime satarsanız satın, artık tıksırıncaya aksırıncaya kadar sabahlara kadar halkın oylarıyla gönül rahatlığı içinde yiyin efendiler, sizi artık kim tutar. Kızılırmaklar’ı Fıratlar’ı ne kalmışsa sekiz yılda yarından tezi yok parçalayın bölüşün üleştirin. Halkın oyunu aldınız mı aldınız, Allah şahit yalnız ve yalnız siz haklısınız. Camii kapılarında sizi alkışlayan Müslümanlara hayırlı olsun, milli görüşçülere hayırlı olsun, artık tek vücut oldunuz, artık tek beden büyük devasa bir halk gücü oldunuz, yürüyün AKP’liler, ilk hedefiniz Akdeniz, bir sahiller mi kalmış, Toros’un dağlarında birkaç köy, Tunceli’de birkaç Alevi mi kalmış, alın ıspanaklarınızı makarnalarınızı hücum AKP’liler, ilk hedefiniz Pensilvanya..

Tuz şeker suda ne kadar kalır, eridik bittik işte, kaç tane dava açtılar hiçbiri bizden diyeceğimiz gazete ve sitelerde dahi haber olmadı, kaç yerden kovulduk, bizden diyeceğimiz yerlerin hepsi dahi karanlıkta boğulmamızı sadece seyrettiler.. Ne bitmez iftiralara suçlamalara maruz kaldık çoluk çocuk dahi bu iftiraları utanmaksızın alayla çoğaltıp şahsımıza hücuma geçtiler.. Geçen bu sekiz yılda en çok yazı yazan en çok konuşan ve en çok dava açılan ve tek bir avukat dahi bulamayan bir yazar olarak, içerden diyebileceğimiz ne kalleşlikler gördük, ne yapalım deyip sustuk.. Şimdi ambargo koyanlar iftira atanlar açık farkla kazandı, yolunuz açık olsun..
Birkaç yalan daha ha gayret, birkaç fırıldak daha, birkaç kömür yardımı daha, rötatifleriniz, milyar dolarlarınız, ihaleleriniz her şey ülkemizin menfaati için, adalet hukuk için, ha gayret az kaldı. Ülkemiz artık yarına kalmaz özgürlük ve hürriyetlere kavuşacak. Halk size oy verdi mi verdi, artık milyar dolarları utanarak gizleyerek değil aleni açık gün ortasında yemeniz için kapılar ardına kadar açıldı. Utanılacak gizlenecek dokunulmazlıklara sığınılacak hiçbir yasa kalmadı. Nasılsa hesap soracak hakim savcı hukuk kalmadı, artık size oy verenlerin “Ya Allah Bismilah Allahüekber” sloganlarıyla cami önlerinde topluca “euzubillah” der amin der yersiniz.

Size de yuh olsun, yandaş medyanın ekranlarına gidip güya horoz dövüşü yapan sahte kahramanlar, onurunuzla köşenizde bir başına oturmayı beceremediniz. Liberallere övgüler düzen ek’ler çıkartan, kuyruk yağından kakırdak gibi Cumhuriyet Gazetesi’nden ne bekliyordunuz, ne yaptığını kimsenin bilmediği Halk TV’de televizyonculuk oynayanlardan ne bekliyordunuz, ülkesinden habersiz, şahsi bencillik ve kaprislerinin adını ilerici solculuk koyanlardan ne bekliyordunuz? İktidarın bir tokadını yiyip korkudan ebediyen susup kaçanlardan ne bekliyordunuz, bertaraf oldunuz işte, paracuklarınıza ışıltı ekranlarınıza hanım spikerlerinize sabahlara kadar doymadığınız tartışmalarınıza, hayırlı olsun..
Ne bekliyordunuz, bu toprağın ekmeği sağcılara portakal dilimi şeftali gibi hep sulu yumuşacık iştahlı ve şehvetli, bize hep taş gibi kemik gibi hep sert oldu..
GÜCÜM BURAYA KADAR, BAĞIŞLAYIN
Şimdi dünden daha yalnız ama dünden daha güzelim.. Onların oy çuvalları var bizlerin her biri ayrı değer milyonlarca tek tek kendi örgüt gücü var. Onların gücü çöl tozu gibi tozu dumana katan medya örtbasları, yalanlar, iftiralar, bizlerin gücü ise doğru dürüst cesurca söylenmiş tek tek kelimeler, her biri üzüm tadında.
Şimdi başlıyor dünyada var olma heyecanı, insanlıktan süzdüğüm tek bilgi, düşünen hiç kimse ağalara şeyhlere siyasilere kolay av olmadı..
Çekeceğimiz daha çok acılar var, daha çok yanıp kavrulacağız, meyve şekerinin tadından kim usanmış, kim usanmış güzelden.
Şimdi başlıyor ülke cumhuriyet bağımsızlık aşkınızı bu en karamsar günden başlayarak ebediyen sınamaya..
Ben de bilmiyorum kardeşlerim gözlerini aşka aşkla kapatanların, gözlerini iftira ve yalanlara kapatanlarla savaşı nasıl ne şekilde sonuçlanır, vallahi bilmem..
55 yaşındayım dayanamazsam da artık sabredeceğim, bu maçı daha ne çok maçı kaybettik kaybederiz, ama Sadi’nin lafıdır, kimse sevgilime çirkin diyemez, sırtımdan bıçaklar yesem de…
Bir de özel notum var, referandumdan birkaç gün önce söylemiştim, artık yazacak konuşacak maddi gücüm imkanım kalmadı, ambargolara ve bedava yazıp çizmelere ve bitmeyen mahkemelere karşı bugüne önceden yazdığım 25 kitaptan birkaç lirayla gıdı gıdına geldik, kararım şu, gelecek seçimlerden bir iki ay önce yine yazıp konuşma imkanım olursa çıkar görevimi yaparım, içinizde en çok konuşan en çok yazı yazan kardeşinizim, gücüm buraya kadar.. Bağışlayın.. Belki arada bir Serdar Akinan’ın Mızıkacılar Sitesi’ne çıkar beş on dakika konuşuruz. Nazım’ın hiç bilinmeyen ama en güzel şiiridir, ‘rüyamda yari gördüm şöyle belden yukarı, bulutların ardından ay gibi gider, o gider ben giderim, hepsi bu kadar..’ Şimdi bırakmadan önce yazarlığı son satırına gelmişken yazarlığım, şiirimiz ne diyor yorumlamak istiyorum, son cümlem:, ‘rüyamızda bulutların ardından akan yarimizi görmüştük, hepsi buydu, hayat dünya her şey işte hepsi bu kadarcık..’

Nihat Genç
Odatv.com


http://www.odatv.com/n.php?n=gucum-buraya-kadar-bagislayin-1309101200 

Millet 'Evet' Mi Dedi? / Banu AVAR

50 milyon seçmen vardı. Yüzde 58 EVET, Yüzde 42 HAYIR sonuçla bir oylama geride kaldı.
700 bin oy geçersiz sayıldı. (Bu noktaya dikkat). Ve halkın yüzde 23’ü oy kullanmadı.

Öncelikle;

Bu süreçte, milyarlarca liralık rüşvet, sadaka, yardım, iktidar partisi eliyle dağıtıldı. Tüm basın yayın araçlarında propaganda makinası EVET! diye bağırtıldı. Diyanet, cami imamları, EVET kampanyası yaptı. Tüm illerde Valilikler, ve kaymakamlıkların imkanları kullanıldı.,

TÜM BUNLARA KARŞIN, bu millet yüzde 42 oranında ‘HAYIR!’ dedi.

Yüzde 42’lik HAYIR, baskının ve propagandanın ve yayılan bilgi karmaşasının boyutu düşünüldüğünde, küçümsenecek bir rakam değildir.

‘Umutsuz’luk girdabına kolay düşenlere ve ‘gideceğim bu diyarlardan’ mealinde iletiler yollayan sevgili gençlere diyorum ki, işte hep yazıp çizdiğimiz ‘ecnebileşme’ budur!

Kaçmak, milleti ‘aptallıkla’ suçlamak, ‘3 kuruşa satılanlardan’ sözetmek , durumu görememektir. Kolayı seçmektir. Kendini rahatlatmaktır.

Zor olan ANLAMAKTIR…


Anlamamız gereken ilk mesele millet ÖZGÜR İRADESİYLE ‘EVET’ dememiştir.

Karnı aç, beyni aç bırakılmış olanlar, ne olduğunu bilmedikleri ve dillerinin bile dönmediği bir ‘referandum’un içinde yeralan 26 maddeye EVET basmışlardır. Anayasa değişiklikliğinin ülke yararına olacağına birileri tarafından; köydeki, mahalledeki imam, güvendiği arkadaş, aile ve aşiret reisi ve her gün ekranda gördükleri kuklalar tarafından İKNA edilmişlerdir.

İkinci mesele, bu İKNA’nın sebebidir. Bu millet uzun zamandır MUHALEFETE güvenmemektedir. Muhalefet yokluğu ve muhalefetin çeşitli kesimlerce, ‘güven vermez uzantıları’ EVET demelerine neden olmuştur.

CHP ve MHP gerçek muhalefet değildir. Ve halk aslında muhalefet etiketi altında duran partileri uzun zamandır MUHALEFET olarak görmemektedir.

‘Batı eksenindeyiz’ diyerek, ABD’ye göz kırparak, ‘AB’ye biz sizi sokacağız!’ diyerek, ‘kürt raporlarından’ sözederek, birbirinden beter işlere bulaşmış partilileri yüksek görevlere getirerek, Amerikan istihbaratı ile Soros’la görüşüp, Bilderberglerde ağırlanarak, yolsuzlukları kanıtlanmış belediye mensuplarını parti içinde tutarak, çarşaf ve başörtüsü söylemini ‘kullanarak’ ve ‘beyaz Türk’ burnu büyüklüğü içindeki öncü kadroları, aç sefil halkla temasa sokarak, bir noktaya varılamayacağı kanıtlanmıştır.


Önümüze bakalım!

Şimdi tarih 13 Eylül. 3 ay önce bıraktığımız yerde, satılan fabrikalar, her dört gençten birinin işsiz olduğu, nüfusun yüzde 14ünün de aç bilaç işsiz sokaklarda dolaştığı, her gün şehitler verdiğimiz ve ekranlarda ‘açılım’ın ve ‘özerkliğin’ tartışıldığı bir Türkiye vardı. 3 aydır, millete referandum tartışması dayatıldı. Şimdi başbakanın deyişiyle ‘BÜYÜK KAPI açıldı!’ ‘Tarihi eşikten geçmiş bulunuyoruz!’
  • Önümüzdeki birkaç ay içinde , Başbakan’ın teşekkür ettiği ‘Okyanus ötesi’ (sadece cemaat değil ama ABD yönetimi), Başkanlık sistemini ve federasyon anayasasını devreye sokacak. Böylece üniter devlete bir nokta koyma çalışmaları hız kazanacak.
  • İktidar eliyle yeni bir anayasa yapılacak. Bu anayasada ‘Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü’ maddesi olmayacak.
  • Yargı, Yürütme ve yasama ile birlikte ABD- AKP arzularını yerine getirmekle mükellef olacağı bir sisteme sokulacak.
  • Önümüzdeki süreçte, ‘halkın psikolojisi’ ile ince ayar oynanarak Türkiye topraklarından çalınarak kurulacak bir kukla devlet fikri fiiliyata geçirilecek.
  • Ermenistan ve Patrikhane konusunda ABD’nin AB’nin istediği adımlar hayata geçirilecek.
  • Medyada daha büyük bir yandaş dalga ortalığı saracak.
  • Ve Silivri’den geride kalan muhalif aydınlar büyük risk altında olacak.
Tüm bu koşullarda Türk milletinin GERÇEK MUHALEFETE ihtiyacı vardır. Türk milleti, oy verdiklerine değil, oy vermediklerine bakmak lazımdır.
Bu millet varolan ‘muhalefeti’ desteklememekte, ya da ‘KERHEN’ desteklemektedir.

Muhalefete güvenemeyen bir millet yüzde 42 oyla bir Amerikan projesine HAYIR! diyorsa, GERÇEK MUHALEFET ortaya çıkabilse, tümüyle arkasında birleşecektir..

Halk GERÇEK MUHALEFET’i beklemektedir! Beklemeyi bırakıp, o muhalefeti kendi bağrından çıkarması gerektiğini, bilinçaltından fiiliyata geçirdiği gün, Türkiye bambaşka bir sabaha gözünü açacaktır.

Bunu belli bir zaman içinde beceremezse, ülke SEVR haritasında ve bu oylama sonuçlarını gösteren haritalarda yansıdığı gibi, üçe bölünmüş haliyle de kalmayacak, ABD’nin atadığı ‘krallar’ca yönetilen, şehir devletçiklere bölünerek yokoluşa gidecektir.


Kendini bilmezlerce söylendiği gibi ‘Atatürk ilkeleri’ toprağa gömülecek ‘EVRENSEL HUKUK’ teranesi kılıfında faşizm egemen olacaktır.

Ben Türk milletinin tarihte yaptığı gibi, BU AŞAMADA düşmanı şaşırtacağını biliyorum!
Banu AVAR, 12 Eylül 2010

http://www.guncelmeydan.com/pano/millet-evet-mi-dedi-banu-avar-t26378.html 

http://www.ilk-kursun.com/2010/09/banu-avar-yazdimillet-%E2%80%98evet%E2%80%99-mi-dedi/ 

Eylül 10, 2010

Yeni başlayanlar için referandum... Madde madde


Aylardır anlatılıyor... Hâlâ “hangi maddeleri oylayacağız?” diyen var.

İzah edeyim.
¡
Memur maddesi: Kamu Personeli Seçme Sınavı yapıldı, dini imanı dilinden düşürmeyen cemaatçi arkadaşların soruları arakladığı, kul hakkı yemeye utanmadıkları ortaya çıktı.
¡
Eğitim maddesi: Üniversite sınav sorularının takunyalılara sızdırıldığı, kendi dershanelerine servis edildiği, milyonlarca evladımızın geleceğini çaldıkları ortaya çıktı.
¡
Güvenlik maddesi: Polis Akademisi sınavında soruların zimmete geçirildiği, tarikatçılara ezberletildiği, uzun lafın kısası, hırsızların polis olmaya çalıştığı ortaya çıktı.
¡
Eşitlik maddesi: TRT’ye personel almak için sınav yapıp, sonuçları internetten yayınladılar, ancak, torpil taleplerini silmeyi unuttular, böylece, kazanan isimlerinin yanında “şu müdür tanıyor, bu müdür kefil” gibi notların düşüldüğü ortaya çıktı.
¡
İşçi hakları maddesi: AKP’li belediye itfaiyeye alınacak üç personel için sınav yaptı, yüzlerce aday “belgen eksik” diye sınava sokulmadı, “prosedürü uyguladık” dendi, sonuçlar bi açıklandı, başkanın oğlu ve kayınbiraderiyle, zabıta müdürü oğlunun kazandığı ortaya çıktı.
¡
Ekonomi maddesi: Kamu bankası sınav yaptı, müfettişler aldı, boru değil, müfettiş bu, sahtekârları yakalayacak, 80 puan alanlar girecekti, 70 alanlar dolduruldu, rezalet ortaya çıkınca, bilgisayarın hata yaptığı söylendi... Bir başka kamu bankası müfettişler aldı, sınavı hazırlayan özel üniversitenin aynı soruları daha önce bir başka kamu kurumunun sınavında sorduğu ortaya çıktı, suçüstü enselenen üniversite “ayy çok pardon” dedi.
¡
Sağlık maddesi: Sağlık Bakanlığı Unvan Sınavı yapıldı, 20 soru iptal edildi, 17 sorunun cevap şıkları değiştirildi, zaten 50 soru vardı birader, belli ki unvanı yükseltilmek istenenler buna rağmen becerememişti, sonuçlar bir hafta geç açıklandı, rezaletin ayyuka çıktığı ortaya çıktı.
¡
Spor maddesi: Çok örnek var, birini anlatayım, Menderes Üniversitesi Beden Eğitimi Yüksek Okulu’nda sınav yapıldı, kazananların listesi açıklandı, sonra o liste indirildi, başka liste asıldı, kazanıp kayıt yaptıranlara “siz kazanamadınız” dendi, kazanamayanlar kayıt edildi, savcı “oha artık” demek zorunda kaldı, mahkemenin yürütmeyi durdurduğu ortaya çıktı.
¡





 


Sendika maddesi: Eğitim Kurumu Müdürlüğü sınavı yapıldı, soruların iktidara yakın bi sendikanın çalıştayında sorulan sorular olduğu, o sendikadan olanların kazandığı ortaya çıktı.
¡
Din maddesi: Diyanet İşleri Başkanlığı vaizlik, Kuran kursu öğreticiliği, müezzinlik sınavı yaptı, başarılı olan adaylar başarısız ilan edildi, başarısız denilen adaylar mahkemeye başvurdu, olmayacak duaya amin denildiği, sınavın iptal edildiği ortaya çıktı.
¡
Netice itibariyle...
¡

Son 4-5 senede, vatandaşların geleceğiyle alakalı olup, seçenekli şıkları bulunan her sınavda, hukuken tespit edilmiş “yamuk” olduğuna göre, pazar günü cevabı aranması gereken asıl soru şudur... Hukuk sınavı referandumda katakulli olmayacağının garantisini kimse verebilir mi?
a, evet
b, hayır


YILMAZ ÖZDİL - 08.09.2010

Ağustos 30, 2010

Tavşanın Doktora TEZİ

Tez

  Bir Tavşan önüne bir daktilo almış, tak tuk tak tuk birşeyler yazıyor.
  Oradan geçen bir Tilki:
  - Hey Tavşan, ne yazıyorsun?
  - Doktora tezimi yazıyorum.
  - Ha öyle mi, çok güzel, ne hakkında?
  - Tavşanların Tilkileri nasıl yedikleri hakkında.
  - Yok canım, olur mu öyle şey, hiç Tavşanlar Tilki yerler mi?
  - Olur canım, gel istersen, sana ispat edeyim.
  Beraberce Tavşanın yuvasına girerler. Biraz sonra Tavşan tek başına çıkar ve yine daktilosunun başına geçer, tak tuk birşeyler yazmaya devam eder.
  Daha sonra oradan geçen bir Kurt, Tavşanı görür.
  - Hey Tavşan, ne yazıyorsun?
  - Doktora tezimi.
  - Ne hakkında?
  - Tavşanların Kurtları yemesi hakkında.
  - Yayınlamayı düşünmüyorsun herhalde, buna kim inanır?
  - Gel istersen göstereyim...
  Yine beraberce yuvaya girerler. Tavşan biraz sonra tek başına dışarı çıkar.
  Tavşanın yuvasını merak mı ettiniz? Manzara şudur:
  Bir köşede Tilkinin kemikleri... Bir köşede Kurdun kemikleri... Diğer köşede ise bir Aslan, kürdanla dişlerini temizliyor!

  ANAFiKiR VE SONUÇ:


  Doktora tezi yapmak için tezin (ERGENEKON) önemi yoktur.
  Konunun (Ulus devleti parçalayıp uydu din devletine dönüştürmek) da önemi yoktur.
  Önemli olan, tez danışmanındır (ABD).

  Hadi tavşanı da siz bulun...


(E-postaların bir tanesinden bir hikayedir.)

Ağustos 18, 2010

Okunanlardan Notlar

Ergenekon operasyonları dediler. 
Nato ordusu olmayan ordularımız 3. Ordu ile Ege Ordusudur.  Bu ordular silahlari ülkemizde üretilir. NATO dan alinmaz. Deniz Kuvvetleri de buradaki kuvvetleri KIBRIS yüzünden destekliyor. 
Yayın üstüne yayin. Sonra kimler Genel Kurmay Kadrosu oldu. 28 Subatcilar. Gercek darbeciler.  ABD ülke savunmasinda olan subaylarin komutaya gelmesine istemedi.  
Ordumuz yilda 25 milyar dolar ABD veriyor. Silahlar aliniyor. Oralardaki tatli komisyon, aracilar ile dev asa ranttir.

18.08.2010 tarihli bir mailden.. bilge taha devrim

Ağustos 10, 2010

ATATÜRKÇÜ DEĞİLEM, HER GELENE EĞİLEM

Önce Ülkemizdeki Atatürkçü çabaları ve kişileri bir sıralayalım ki, ne dediğimiz daha iyi anlaşılsın.
1- Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı’na ötelenmesi ile birlikte ülke yönetimine talip olan Cumhuriyet Halk Fırkası, Ardından Cumhuriyet Halk Partisi’nin bazı yöneticileri,
Cumhuriyetin ilk yıllarında, yapılan Kemalist Devrimi geliştirmek yerine politik mücadele içine girmişler, ülkenin elindeki kısıtlı kaynakları verimli kullanamayarak ülkemizin iktisadi kalkınmasında yavaş davranmışlardır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin bazı yöneticileri Atatürkçüdür.

2- Krizden çıkamayan Cumhuriyet Halk Partisi, kendi içlerinden muhalif görüşte olanların başka bir partiye kaydırılması suretiyle daha Amerikancı bir siyasete, dolayısı ile Amerikancı bir şahsiyete yol vermişlerdir. Bir çiftlik ağası olan Adnan Menderes, Amerikan mandasının ülkemize gelip gelişmesini sağlamıştır. Alınan krediler ile ülkeyi Emperyalistlerin kucağına atmış, ikili oynamaya kalkıp Sovyetlere yanaşırken, bir darbe ile devrilmiştir. “Odunu aday yapsam, mebus seçtiririm” veciz sözünün, halka bakış açısındaki dışa vurum ile ne olduğunu beyan etmiştir aslında.
Adnan Menderes’de Atatürkçüdür.

3- Menderes’ten sonra siyaset sahnesine bir mühendis getirilmiştir. Morison tarafından eğitilen Morison Süleyman ismi ile anılan Demirel, daha halkçı görünmek için isim değiştirmiştir. O andan itibaren ‘çoban Sülü’ olarak anılmıştır. Çoban Sülü, uygulamaları ile özgürlüğün çanına ot tıkamış, hem muhtıraların hem de darbelerin götürdüğü ve sonra mucizevi şekilde geri getirdiği bir şahsiyet olmuştur. Protesto gösterilerinin nedenlerini araştırıp çözüm bulmak yerine, ‘yollar yürümekle aşınmaz’ veciz sözünü söylemiştir.
Süleyman Demirel Atatürkçüdür.

4- Süleyman Demirel döneminde dünyada gelişen Sol-Sosyalist hareket, Türkiye’de ABD çıkarları için ciddi bir tehdit haline dönüşmekteydi. Ülkemizin çıkarlarının Amerika tarafından baltalandığını, halkın Amerika tarafından sömürüldüğünü gören öğrenci gençlik Amerikan hedeflerini vurmaya başlayınca ‘Kahraman Ordumuz’(!) bu gidişata son vermek istedi. Tam bir solcu avı yapılarak öğrenci gençlik katledildi.
3′e 3 prensibi ile Deniz Gezmiş Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamına karar verildi, karar meclis’te onandı.
Bu gençleri yargılayan Ali Elverdi ve sıkıyönetim komutanları, başta Faik Türün Atatürkçüydü.

5- 1972 yılında sol ezildi ancak bu etki ters tepti. Türkiye’de Devrimci hareket hızla gelişiyordu. Derken derin bazı güçler tarafından ‘ülkeyi Komunistlerden korumak’ için karşıt grup inşaa edilmeye başladı. 1960 ihtilalinin Komutanlarından Albay Alparslan Türkeş önceriliğindeki MHP ve Ülkü ocakları, onların hemen yanında MTTB ve MSP Gençlik kolları örgütlenmeleri başladı. MTTB denilince ne olduğunu anlamak güç olacaktır. Hani Erdal Eren ve diğer idam edilen gençler için ağlayan bir yöneticimiz vardı. Başbakanımız ve Cumhurbaşkanımız bu birliğin üyesiydi. Bakmayın ağladığına, o dönem o kişilere karşı mücadele etmekteydi.
Ülkedeki sağcı ve solcu öğrenciler birbirlerine girince, mücadele Anti Emperyalist savaşımdan ziyade, sağ sol kavgasına odaklandı.
Sol ve Sağ içinde şiddet yanlısı gruplar oluştu. Solda Dev Yol, Dev Sol, İDOD, İYÖD gibi dernekler, sağ kanatta Ülkü Ocakları, MHP Gençlik Kolları, TİT gibi örgütler türedi. Her ne hikmetse 12 eylülden sonra örgütleyicileri yakalanamadı. Tabii darbe gerekçesi vardı ama suçlu yoktu, Askeri cunta kimi bulduysa yakaladı, insanlar idam ile yargılandı, büyük cezalar aldı. Erdal Eren isimli bir genç yaşı büyütülerek asıldı. Ülkücü bir gencin idamından yıllar sonra suçsuz olduğu anlaşıldı.

Bu darbenin tertipçileri ve Amerika tarafından ‘bizim çocuklar’ diye nitelenen uygulayıcısı da Atatürkçü idi.
Uygulayıcı daha sonra ressam olarak anıldı ve Marmaris’ten ahkâm kesmeye devam etti.

6- Aynı dönemin siyasetçisi Necmettin Erbakan, ‘Atatürk yaşasaydı Refah Partili olurdu’ vecizesi ile Atatürkçü olmaya hak kazandı.
7- Liderinin’ İmam Hatipler bizim arka bahçemizdir’ vecizesini geliştiren İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘Camiler kışlamız, minareler süngümüz’ diyerek, halkın neresine vuracağını belli etmişti. Bu şiir yüzünden hapse girdi, köy muhtarı dahi olamayacak durumda iken, Deniz Baykal tarafından Milletvekili yapılarak politikaya iade edildi.
Recep Tayyip Erdoğan’da Atatürkçü idi.

8-Atatürk’ün kurduğu partiyi kapatan Kenan Evren, ‘bu parti tarihe gömülmeli’ diyenAKP’liler de Atatürkçü.
Devrim bir süreçtir, süreklilik arzetmektedir. Kemalist Devrim süreci, kendisini destekleyenler tarafından sürdürülememiş, güdük bıraktırılmış ve Emperyalizm’e teslim edilmiştir.
Bu hatada aslan payı Türk Silahlı Kuvvetlerinindir. Türkiye’de sivil gelişimi, farklı düşünce üretilmesini tehlikeli görmüş, sürekli dayatıcı, buyurgan bir tavrın yanında olmuştur. Gözlerinin ucu ile Askeri izleyen siyasiler ve bürokrasi de kararları ve uygulamaları ile ‘Buyurgan Devlet’ tavrını sürdürmüştür. Devletin memuru, kendisini Devlet sanmıştır.
Nato bünyesinde eğitilen askerler, bu ülkede Sol aydınlanmanın karşısına Amerikan Yeşil Kuşak projesi konulurken seslerini çıkartmamış ve desteklemişlerdir. Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile bu proje, Arapların zapt’ı rapt altına alınması, petrol kuyularının güvenliği anlamına gelen BOP’a dönüştürülürken seslerini yine çıkartmamış, B.O.Projesinde ‘eş başkan’ seçimini AKP Genel Başkanı kazanınca akılları başlarına gelmiştir. Şimdi Dr. Frankeştayn rolü kendilerine uygun görünenler, Ergenekon mahkemeleride yargılanmaya başlanmıştır.
Cumhuriyeti kuran T.S. Kuvvetleri kendisini yenileyemediği, hem askeri gücünü hem bilgisini Emperyalizm’in silahlı gücü Nato’ya endekslediği için, proje ve teknoloji üretemeyen hantal bir ordu olmuştur
Ordu da Atatürkçüdür.

‘Atatürkçü’ kavramı, bana lise yıllarımdaki Resim öğretmenimi hatırlatır hep.
Kendisine öğrenciler ‘resimci’ derdi. O ise buna kızar ve, ” ne öyle resimci diyorsunuz, baloncu gibi” derdi; kulakları çınlasın.

Baloncular, balonlarını satabilmek için, yüksek sesle bağırırlar…
BALONCUUUU! BALONCUUU!
İşte Türkiye’deki Atatürkçüler de Atatürk’ü daha iyi satabilmek için bağırmaktalar. Atatüüüürk! Atatüürk diye. Amaç pazarlamak, ürünün satış şansını arttırmaktır..

Ben Mustafa Kemal Atatürk’ü seviyor ve takdir ediyorum. Mustafa Kemal’i asker, siyasetçi ve insan olarak beğeniyor, hayranlık duyuyorum.
Kemalist Devrimciyim.
Bu nedenle ben Atatürkçü değilim.

Dostlukla   Erdal

SKYMEN.ORG 

Ağustos 07, 2010

Aramızdaki Fark Var - RİFAT SERDAROĞLU

07.08.2010 tarihli “ARAMIZDA FARK VAR” yazısından….

*Biz, oturduğumuz koltuğa “Şeref” verenleriz, şerefimizi oturduğumuz koltuktan alanlardan değiliz.
*Biz, tarih boyunca 16 Türk Devleti kurmuş, Türkiye Cumhuriyeti Devletini de sonsuza kadar yaşatmaya kararlı, binlerce yıllık devlet tecrübesi olanlarız.
*Biz, 2219 yıl evvel kurulmuş  bir orduya sahip çıkmaya and içenleriz.
*Biz, Atatürk’ü sevenleriz, ondan ve fikirlerinden ışık alanlardanız.
*Biz, bu ülkenin bir ağacını dahi isteyenin,şanlı Türk Bayrağımızın yanına başka bayrak dikmek isteyenlerin kafalarına, gök kubbeyi geçirmeye kararlı olanlarız.
*Biz, binlerce yıldır beraber yaşadığımız insanlarımızı ayırmaya, bölmeye çalışan dış güçlerin uşağı-katiller sürüsü-uyuşturucu kaçakçısı-organ kaçakçısı- gaspçı çetenin gerçek niyetini çok iyi bilenleriz.
*Biz, siyaseti halka hizmet için yaparız. Villalar-Gemiler-Pırlantacılar- Medya Grupları-Rafineri sahibi olanlardan değiliz. Biz çiftlik satar siyaset yaparız, siyaset yapıp Kuşadası’nda  yardımcımızın üstüne çiftlik almayız.
*Biz, Allahtan korkar, kuldan utanırız. Ekmek yediğimiz bu vatanı aziz biliriz. Bu vatan için seve, seve can veririz. Torpille oğlunu askerlikten kaçıranlardan değiliz.
*Biz Lâik Cumhuriyet ve Kubilay deyince içi titreyenlerdeniz, Kubilay’ın kafasını kesenlerin torunları olmakla iftihar edenlerden hiç değiliz.
*Biz para ile toprak satın alınabileceğini, ama asla “Vatan” satın alınamayacağını bilenleriz.
*Biz, Pozitif hukuka,tek eşliliğe, Laik Cumhuriyete, Sosyal Hukuk Devletine, aydınlığa, çağdaşlığa, çalışmaya, ilerlemeye, zenginleşmeye, inancımızı sadece Allah rızası için yaşamaya karar vermiş  bu güzel ülkenin özgür bireyleriyiz.
*Biz, kadını eve kapatan, onu köle gibi kullanan, hor gören,dayak atanlardan asla ve asla olmadık, olmayacağız.

Hala kim olduğumuzu anlayamadınız mı?
Biz Ege’nin Zeybeğiyiz, Trakya’nın Horasıyız, Batı Akdeniz’in Teke Zeybeğiyiz, Akdeniz’in Kaşık Havasıyız, Karadeniz’in Horonuyuz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Halayıyız, İç Anadolu’nun Bozkır’ının Halayıyız, Erzurum’un Ata bar’ıyız, Tokat’ın Elliğiyiz, Kuzey Doğu Anadolu’nun Kafkas oynayanıyız.
Biz Anadolu’yuz,
Biz Türkiye’yiz.
Biz, “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünü gururla söyleyenleriz.
Biz size benzemeyiz, siz de bizi anlayamazsınız. Onun için “Aramızda çok ama çok fark var”.

Temmuz 22, 2010

Kararlılık mesajı çıktı ya daha ne istiyorsunuz?

Eğip bükmeden soralım...
Son 5-6 yılda...PKK'lı mı tıktık içeri?
Subay-astsubay mı?
Eli silahlı teröristlere habire af çıkarırken;İstiklal Madalyası sahibi Jandarma Genel Komutanı'nı hapse atıp,beyin kanaması geçirene kadar içerde tutmadık mı?
PKK'ya yataklık yaptığı için hapiste yatan kadını, çıkarıp, Meclis'e sokarken, Cumhurbaşkanı'nın masasına davet ederken; 1'inci Ordu Komutanı'nı "terör örgütü kurmak"tan içeri tıkmadık mı?
Şehide "kelle" dediği için tazminat ödemeye mahkûm olan, "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir canım kardeşim" diyen Başbakan'a, "Bravo, aynen devam" deyip, yüzde 47 oy vermedik mi?
PKK, hastalanmaması için serçe parmağının tansiyonu bile ölçülen Abdullah Öcalan'ın saçı kesildi diye, kalkışma provası yapıp, Diyarbakır'ı yakıp yıktığında, polisin-askerin elini tutup, "Cana
geleceğine mala gelsin" diyen Diyarbakır Valisi'ne "aferin" deyip, Başbakanlık Müsteşarı yapmadık mı?
Kafamızda Amerikan çuvalıyla gezerken, koordinatör saçmalığı icat edip, "Amerika bizi çok seviyor, istihbarat verecek" demedik mi?
"Amerika istedi diye harekatı kısa kestik, içerde parça bıraktık, o kampları tutmamız gerekirdi" dediği için, neredeyse "vatan haini" ilan edilen Deniz Baykal, o kamplardan gelen teröristler
önceki gün Aktütün'ü bastığında haklı çıkmadı mı?
Irak'taki hacivat "Kedi bile vermem" derken; yaralı PKK'lıların tedavi edildiği Kuzey Irak'taki hastaneyi bile kendi ellerimizle yapmadık mı?
Vatandaşa zam üstüne zam geçirirken, PKK'yı koynunda besleyen Barzani'ye, Talabani'ye yarı fiyatına
elektrik vermiyor muyuz?
İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de kadınları çocukları havaya uçurduklarında; besleme medyadaki arkadaşlar (!) utanmadan, "Ne malum PKK'nın yaptığı" demedi mi?
Şehit çocukları çıplak ayakla gezerken, tabut başındaki karnı burnunda tazeler Allah'ıyla baş başa kalmışken; fitreleri zekatları Mehmetçik Vakfı yerine, Almanya'da din-iman hortumcusu olduğu alenen tescillenen Deniz Feneri'ne vermiyor muyuz?
Gariban ailelerin çocukları şakır, şakır şehit düşerken, subay-astsubay çocukları oradan oraya tayin edilip, lise mezunu olana kadar 28 tane şehir değiştiriyor; yaşadıkları travma nedeniyle üniversite
kazanamıyor ve onlara hiçbir ayrıcalık tanınmıyorken; "Babamın parası var, benim de bokumda boncuk var, onun için yurtdışında okuyorum" diyenler askerlikten yırtmıyor mu?
Bir zamanlar bu memlekette askerlik yapmayana kız bile verilmezken, "Popomda sivilce çıktı, bak bu da raporu" diyenler, askerlikten sıyırmıyor mu?
Genelkurmay, 68 kere basılan 46 şehit verdiğimiz gecekondudan bozma dandik karakolu, parasızlık nedeniyle 100 metre ileriye taşıyamadığımızı açıklarken; Genelkurmay eski Başkanı'na, korgeneral refakatinde askeri uçakla taşıyarak, 1 trilyon liralık zırhlı Audi almadık mı?
Neymiş efendim, terör zirvesi toplanmış, kararlılık mesajı çıkmış...
Yerim ben sizin o kararlılık diyen dillerinizi.


07.10.2008 TARİHLİ YAZISI - YILMAZ ÖZDİL

Temmuz 20, 2010

Karadeniz denizden uzak!

Altıncı Hopa Kültür Sanat ve Deniz Festivali’ne katıldık grup olarak. Üç saatlik bir Trabzon- Hopa yolculuğunda deniz ile Karadeniz’in ne kadar uzaklaşmış olduğunu gördüm. İnşa edilen yol almış insanları bir yana, denizi bir yana koyuvermiş.
Karadeniz ikiye ayrılmış; kara ve deniz. Yeni yol projesi öyle bir bölmüş ki; deniz ile insanın arasına ancak bu kadar girilebilir. Böyle olunca keyfi kalmamış ahalinin. Balık lokantaları yolun kenarında toz toprağın dibinde. Oturası, yiyesi gelmiyor insanın. Denize girmenin de albenisi yok. Kaya diplerinde, kuytu köşelerde ya da balıkçı barınaklarının deniz havuzlarında isteksiz kulaç atanları gördüm. Ege ya da Akdeniz’deki o coşku, o bütünlük, o paylaşım hissedilmiyor Trabzon-Hopa arasında.

Kiremit arası pencereler
Bu yörede yaz mevsimi kısa; bu bir neden değil. Sevdin mi mevsimi olmaz, âşık gibi, sarılırsın denize.
Hopa’da balık yemek için tam 12 kilometre yol gidiyorsunuz. Neredeyse Sarp sınır kapısına dayanacaksınız. Ters yönde de var lokanta. Gittik. İn cin top oynuyor. Saat de 17.00 gibi hani. Tam akşamüstü güneşin ertesi güne doğru kaymaya başladığı ve serinliğin egemenliğini ilan etmeye hazırlandığı zaman dilimi. Buz gibi rakı ve hamsi buğulama... Taksi şoförü "Bi sorayum balık var midur" dedi. Zaten bu soru soruluyorsa iş bitmiş demektir. Hopa’yı meşhur yol projesi almış, denizden koparmış. Öyle olunca da restoran filan kalmamış. Hopa’ya gidince de lahmacun mu yenir? 


Bütün suçu yola atmak da anlamsız. Yol boyunca denize bakan evlerin önünden geçiyorsunuz. İlk cephede yer alan "en pahalı, en kıymetli" topraklarda inşa edilmiş apartmanlarla, yöre "tuğla şehir" şeklinde. Evet dış sıvaları olmayan, tuğlaların içine pencerelerin yerleştirildiği bir garip apartman silsilesi tüm kıyıda egemen. Fakirlikten mi? Yok. Zevksizlikten. O güzelim yeşil tonlara yakışan ev sayısını bulabilmek için epey göz yoruyorsunuz giderken. Eski Rum evleri ise şansa ya da iyi niyetli insanların koruması ile bazen karşınıza çıkıveriyor. Dedim ya, bu fakirlik değil isteksizlik...
Bütün bunlara direnen bir tek şey var: Yeşil. Açıktan koyuya yeşil ağaçlar, çay bahçeleri ile buluşup büyük bir mücadele veriyor Karadeniz sahil şeridinde. Akan çayın iki yamacından size doğru geliyor, bazen bir virajda tüm heybeti ile karşınıza çıkıyor bu yeşil. "Dayanıyorum, bir gün düzelecek" der gibi...
Hopa bir başka yer. O sahilde ayrıcalıklı, farklı bir ilçe. Her yerde Kazım Koyuncu’nun posterleri var. Jim Morrison çağrışımı yapıyor. Ölümünden sonra hatırlandı denilmeyecek kadar kalıcı. Bazı posterler efsane oluyor. Kazım Koyuncu da böyle. Bina boyunca asılı resmine bakınca; duruşu, saçları, balıkçı yakası ile bana bunları söyledi...

SİNA KOLOĞLU – 16.07.2005 - Milliyet

Temmuz 15, 2010

Okunanlardan Notlar

Türkiye’de ilk “bölge” gezisini 17 Haziran’da Diyarbakır’a yapan ABD Büyükelçisi James Jeffrey, DTP’li Belediye Başkanı Osman Baydemir’i ziyaretinde, “Bugün bölge, bütün dünya için çok önemli” ve “Ankara Parlamentosu’ nda biz her türlü teröre karşı çıkıyoruz” dedi mi? “Ankara Parlamentosu” ifadesi ne anlama gelmektedir, Türkiye’de TBMM dışında başka bir parlamento mu bulunmaktadır? ..Keza o ziyarette Osman Baydemir, “İnanıyorum ki, Ortadoğu’nun tümünde diller, kültürler ve medeniyetler arasındaki barışın tesisinde Diyarbakır’ın rolü oldukça önemli ve oldukça etkili olacaktır” dedi mi?..ABD Büyükelçisi’nin Kervansaray Otel düzenlediği basın toplantısında yaptığı şu açıklamaların üzerinde duruldu mu: “Diyarbakır benim Türkiye’deki üçüncü evim (Acaba diğer iki evi neresi?)…Demokratik siyaset içinde silah ile muhalefet olmaz (Bölücü, kanlı teröre, silahlı muhalefet dediğinin farkında mıyız?)…Olayın sadece askeri ve silahlı tedbirlerle çözülmediğini gördük. Kültürel, dil, siyasi ve iktisadi reformlara da ihtiyaç var (malum siyasi çözüm)…
. . .
Urfa’daki Nevruz kutlamalarında Leyla Zana Hanım, “21. yüzyılın Kürtlerin özgürlük çağı olacağını” söyledikten sonra “2010 yılında Diyarbakır meydanındaki Nevruz kutlamasını Abdullah Öcalan ile birlikte kutlayacaklarına dair inancım sonsuz” diyor
. . .
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş esaslarına, üniter-milli yapımıza, Mustafa Kemal’e sahip çıkan, kendi öz vatanında garip kalan biz Türklerin ne asimetrik psikolojik savaş silahları, ne muazzam para kaynakları, ne emperyalist destekçileri, ne de rejimin güvencesi ilan edebileceği silahlı güçleri var…Kurbağa gibi yavaş yavaş haşlanıyor, hızla bir iç savaşa sürükleniyoruz. Bu ahval ve şerait içinde, kimseye değil sadece kendinize ve millete güvenin, milletten güç alın.
(Meyyal UYGUR – 30.06.09)

Temmuz 10, 2010

Okunanlardan Notlar

***   Daha dün bölücü terörist olduğu için müebbet hapse tıkılan bebek katili bugün AKP sayesinde sanki bir kürt devleti varmış da onun komutanını esir almışız gibi muammele görüyor... Dağdaki katil de bu terör örgütü elebaşısının ordusu gibi yansıtılıyor...

***  Deyim yerindeyse tam bir akıl tutulmasından geçiyor Türkiye

***  Bu dunyayi yonetmeye,somurmeye , kanini emmeye talip ve kararli dort tane siyonist sirketin tek dusmani var; ULUS DEVLETLER.