Temmuz 22, 2010

Kararlılık mesajı çıktı ya daha ne istiyorsunuz?

Eğip bükmeden soralım...
Son 5-6 yılda...PKK'lı mı tıktık içeri?
Subay-astsubay mı?
Eli silahlı teröristlere habire af çıkarırken;İstiklal Madalyası sahibi Jandarma Genel Komutanı'nı hapse atıp,beyin kanaması geçirene kadar içerde tutmadık mı?
PKK'ya yataklık yaptığı için hapiste yatan kadını, çıkarıp, Meclis'e sokarken, Cumhurbaşkanı'nın masasına davet ederken; 1'inci Ordu Komutanı'nı "terör örgütü kurmak"tan içeri tıkmadık mı?
Şehide "kelle" dediği için tazminat ödemeye mahkûm olan, "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir canım kardeşim" diyen Başbakan'a, "Bravo, aynen devam" deyip, yüzde 47 oy vermedik mi?
PKK, hastalanmaması için serçe parmağının tansiyonu bile ölçülen Abdullah Öcalan'ın saçı kesildi diye, kalkışma provası yapıp, Diyarbakır'ı yakıp yıktığında, polisin-askerin elini tutup, "Cana
geleceğine mala gelsin" diyen Diyarbakır Valisi'ne "aferin" deyip, Başbakanlık Müsteşarı yapmadık mı?
Kafamızda Amerikan çuvalıyla gezerken, koordinatör saçmalığı icat edip, "Amerika bizi çok seviyor, istihbarat verecek" demedik mi?
"Amerika istedi diye harekatı kısa kestik, içerde parça bıraktık, o kampları tutmamız gerekirdi" dediği için, neredeyse "vatan haini" ilan edilen Deniz Baykal, o kamplardan gelen teröristler
önceki gün Aktütün'ü bastığında haklı çıkmadı mı?
Irak'taki hacivat "Kedi bile vermem" derken; yaralı PKK'lıların tedavi edildiği Kuzey Irak'taki hastaneyi bile kendi ellerimizle yapmadık mı?
Vatandaşa zam üstüne zam geçirirken, PKK'yı koynunda besleyen Barzani'ye, Talabani'ye yarı fiyatına
elektrik vermiyor muyuz?
İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de kadınları çocukları havaya uçurduklarında; besleme medyadaki arkadaşlar (!) utanmadan, "Ne malum PKK'nın yaptığı" demedi mi?
Şehit çocukları çıplak ayakla gezerken, tabut başındaki karnı burnunda tazeler Allah'ıyla baş başa kalmışken; fitreleri zekatları Mehmetçik Vakfı yerine, Almanya'da din-iman hortumcusu olduğu alenen tescillenen Deniz Feneri'ne vermiyor muyuz?
Gariban ailelerin çocukları şakır, şakır şehit düşerken, subay-astsubay çocukları oradan oraya tayin edilip, lise mezunu olana kadar 28 tane şehir değiştiriyor; yaşadıkları travma nedeniyle üniversite
kazanamıyor ve onlara hiçbir ayrıcalık tanınmıyorken; "Babamın parası var, benim de bokumda boncuk var, onun için yurtdışında okuyorum" diyenler askerlikten yırtmıyor mu?
Bir zamanlar bu memlekette askerlik yapmayana kız bile verilmezken, "Popomda sivilce çıktı, bak bu da raporu" diyenler, askerlikten sıyırmıyor mu?
Genelkurmay, 68 kere basılan 46 şehit verdiğimiz gecekondudan bozma dandik karakolu, parasızlık nedeniyle 100 metre ileriye taşıyamadığımızı açıklarken; Genelkurmay eski Başkanı'na, korgeneral refakatinde askeri uçakla taşıyarak, 1 trilyon liralık zırhlı Audi almadık mı?
Neymiş efendim, terör zirvesi toplanmış, kararlılık mesajı çıkmış...
Yerim ben sizin o kararlılık diyen dillerinizi.


07.10.2008 TARİHLİ YAZISI - YILMAZ ÖZDİL

Temmuz 20, 2010

Karadeniz denizden uzak!

Altıncı Hopa Kültür Sanat ve Deniz Festivali’ne katıldık grup olarak. Üç saatlik bir Trabzon- Hopa yolculuğunda deniz ile Karadeniz’in ne kadar uzaklaşmış olduğunu gördüm. İnşa edilen yol almış insanları bir yana, denizi bir yana koyuvermiş.
Karadeniz ikiye ayrılmış; kara ve deniz. Yeni yol projesi öyle bir bölmüş ki; deniz ile insanın arasına ancak bu kadar girilebilir. Böyle olunca keyfi kalmamış ahalinin. Balık lokantaları yolun kenarında toz toprağın dibinde. Oturası, yiyesi gelmiyor insanın. Denize girmenin de albenisi yok. Kaya diplerinde, kuytu köşelerde ya da balıkçı barınaklarının deniz havuzlarında isteksiz kulaç atanları gördüm. Ege ya da Akdeniz’deki o coşku, o bütünlük, o paylaşım hissedilmiyor Trabzon-Hopa arasında.

Kiremit arası pencereler
Bu yörede yaz mevsimi kısa; bu bir neden değil. Sevdin mi mevsimi olmaz, âşık gibi, sarılırsın denize.
Hopa’da balık yemek için tam 12 kilometre yol gidiyorsunuz. Neredeyse Sarp sınır kapısına dayanacaksınız. Ters yönde de var lokanta. Gittik. İn cin top oynuyor. Saat de 17.00 gibi hani. Tam akşamüstü güneşin ertesi güne doğru kaymaya başladığı ve serinliğin egemenliğini ilan etmeye hazırlandığı zaman dilimi. Buz gibi rakı ve hamsi buğulama... Taksi şoförü "Bi sorayum balık var midur" dedi. Zaten bu soru soruluyorsa iş bitmiş demektir. Hopa’yı meşhur yol projesi almış, denizden koparmış. Öyle olunca da restoran filan kalmamış. Hopa’ya gidince de lahmacun mu yenir? 


Bütün suçu yola atmak da anlamsız. Yol boyunca denize bakan evlerin önünden geçiyorsunuz. İlk cephede yer alan "en pahalı, en kıymetli" topraklarda inşa edilmiş apartmanlarla, yöre "tuğla şehir" şeklinde. Evet dış sıvaları olmayan, tuğlaların içine pencerelerin yerleştirildiği bir garip apartman silsilesi tüm kıyıda egemen. Fakirlikten mi? Yok. Zevksizlikten. O güzelim yeşil tonlara yakışan ev sayısını bulabilmek için epey göz yoruyorsunuz giderken. Eski Rum evleri ise şansa ya da iyi niyetli insanların koruması ile bazen karşınıza çıkıveriyor. Dedim ya, bu fakirlik değil isteksizlik...
Bütün bunlara direnen bir tek şey var: Yeşil. Açıktan koyuya yeşil ağaçlar, çay bahçeleri ile buluşup büyük bir mücadele veriyor Karadeniz sahil şeridinde. Akan çayın iki yamacından size doğru geliyor, bazen bir virajda tüm heybeti ile karşınıza çıkıyor bu yeşil. "Dayanıyorum, bir gün düzelecek" der gibi...
Hopa bir başka yer. O sahilde ayrıcalıklı, farklı bir ilçe. Her yerde Kazım Koyuncu’nun posterleri var. Jim Morrison çağrışımı yapıyor. Ölümünden sonra hatırlandı denilmeyecek kadar kalıcı. Bazı posterler efsane oluyor. Kazım Koyuncu da böyle. Bina boyunca asılı resmine bakınca; duruşu, saçları, balıkçı yakası ile bana bunları söyledi...

SİNA KOLOĞLU – 16.07.2005 - Milliyet

Temmuz 15, 2010

Okunanlardan Notlar

Türkiye’de ilk “bölge” gezisini 17 Haziran’da Diyarbakır’a yapan ABD Büyükelçisi James Jeffrey, DTP’li Belediye Başkanı Osman Baydemir’i ziyaretinde, “Bugün bölge, bütün dünya için çok önemli” ve “Ankara Parlamentosu’ nda biz her türlü teröre karşı çıkıyoruz” dedi mi? “Ankara Parlamentosu” ifadesi ne anlama gelmektedir, Türkiye’de TBMM dışında başka bir parlamento mu bulunmaktadır? ..Keza o ziyarette Osman Baydemir, “İnanıyorum ki, Ortadoğu’nun tümünde diller, kültürler ve medeniyetler arasındaki barışın tesisinde Diyarbakır’ın rolü oldukça önemli ve oldukça etkili olacaktır” dedi mi?..ABD Büyükelçisi’nin Kervansaray Otel düzenlediği basın toplantısında yaptığı şu açıklamaların üzerinde duruldu mu: “Diyarbakır benim Türkiye’deki üçüncü evim (Acaba diğer iki evi neresi?)…Demokratik siyaset içinde silah ile muhalefet olmaz (Bölücü, kanlı teröre, silahlı muhalefet dediğinin farkında mıyız?)…Olayın sadece askeri ve silahlı tedbirlerle çözülmediğini gördük. Kültürel, dil, siyasi ve iktisadi reformlara da ihtiyaç var (malum siyasi çözüm)…
. . .
Urfa’daki Nevruz kutlamalarında Leyla Zana Hanım, “21. yüzyılın Kürtlerin özgürlük çağı olacağını” söyledikten sonra “2010 yılında Diyarbakır meydanındaki Nevruz kutlamasını Abdullah Öcalan ile birlikte kutlayacaklarına dair inancım sonsuz” diyor
. . .
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş esaslarına, üniter-milli yapımıza, Mustafa Kemal’e sahip çıkan, kendi öz vatanında garip kalan biz Türklerin ne asimetrik psikolojik savaş silahları, ne muazzam para kaynakları, ne emperyalist destekçileri, ne de rejimin güvencesi ilan edebileceği silahlı güçleri var…Kurbağa gibi yavaş yavaş haşlanıyor, hızla bir iç savaşa sürükleniyoruz. Bu ahval ve şerait içinde, kimseye değil sadece kendinize ve millete güvenin, milletten güç alın.
(Meyyal UYGUR – 30.06.09)

Temmuz 10, 2010

Okunanlardan Notlar

***   Daha dün bölücü terörist olduğu için müebbet hapse tıkılan bebek katili bugün AKP sayesinde sanki bir kürt devleti varmış da onun komutanını esir almışız gibi muammele görüyor... Dağdaki katil de bu terör örgütü elebaşısının ordusu gibi yansıtılıyor...

***  Deyim yerindeyse tam bir akıl tutulmasından geçiyor Türkiye

***  Bu dunyayi yonetmeye,somurmeye , kanini emmeye talip ve kararli dort tane siyonist sirketin tek dusmani var; ULUS DEVLETLER.

"Peşrev ve Fasıl" yazısından... Mümtaz Soysal

. . .
Herhalde son yıllardaki kötü gidişlerin en kötüsü bu olmalı: güvenilen dağlara karın yağması. Uzaktan seyredince üşür gibi olur insan, kış ortasında gök gürültüsü duyduğunuzu zannedersiniz. Oysa, devletin çatısı ve temelleri çatırdamaktadır. Kuruluş yıllarının coşkusundan sonra çocuklarınıza bırakacağınız Cumhuriyet bu mu olmalıydı?

Artık kime ve neye güveneceksiniz?

Çapsızlık yarışına dönüşen demokrasiye mi? Birilerinin sahipliğine mi?

Aldatıcı rakamlarla rekor kırma iddiası taşıyan dipsiz ekonomiye mi?

On beş yıllık cumhurbaşkanlığı boyuncu yurtdışına tek adım bile atmadan Lozan’ın eksiklerini giderip Montreux’ü ve Hatay’ı halletmiş bir Mustafa Kemal’in Türkiyesi’nde, gidilmedik yeryüzü ülkesi bırakmamış devlet ve hükümet başkanlarıyla varılan dağınık dış politikanın geleceğine mi?

İkinci yılı bile tamamlanmadan “Öğretim Birliği”ni getirmiş bir Cumhuriyetin işsiz imam-hatipler yetiştiren, liseleri gereksiz bırakıp dershaneler furyasına teslim olan, özerklik reformunun derin anlamanı kavramaksızın rasgele açılmış üniversite sayılarıyla yüksek öğrenim başarısını ölçen bir ulusal eğitim politikasının yetiştirdiği genç kuşaklara mı?

Nereye baksanız, güvenebileceğiniz bir geleceğin yaratılması için ciddi ve sağlam temellere dayalı bir ulusal seferberlik toparlanmasının akılcı disiplinini özler gibi olmuyor musunuz?
. . .

Mümtaz Soysal – Açı - 10.07.2010 - Cumhuriyet

Temmuz 09, 2010

Okunanlardan Notlar

"…………. Tarihinde Avrupa’yı dize getiren ve dünyaya medeniyet götüren bir devlet yapısından, Avrupa’ya el avuç açan, beni kulluğa kabul edin diye yalvaran bir yapıya bürünmüş hâldeyken…
Ulus devlet yapısına rağmen, küresel devletlerin taşeronluğunu yaparken…
“Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen bir atası, ve bu ideale baş koymuş bir millete sahip iken AB ve ABD ye manda olmanın peşinde koşarken…
Toprağı var, madeni var, her türlü zenginliği mevcut; halkı aç ve sefil, hazine üzerinde oturan dilenci konumundayken…
İç işlerini AB ye Dışişlerini ABD ye teslim etmiş, yolunu yordamını kaybetmiş bir hâldeyken…
Açılım adı altında, ne olduğu beli olmayan bir yörüngeye ve parçalanmaya doğru savrulurken…
Topraklarını, madenlerini, kurumlarını yabancıya peşkeş çekmiş, mili yönetimden, milli duruştan uzak bir görüntü sergilerken…
Birileri; eksen kaymasından endişe ediyor.
Güldürmeyin insanı Allah aşkına!
Ekseni olmayanın ekseni mi kayarmış… Yok ki kaysın!"
………………….
UĞUR KEPEKÇİ
Kaydı Yayınla

Temmuz 08, 2010

Okunanlardan Notlar

"Bizler Peygamberine bile “Bunu sen mi söylüyorsun, yoksa Allah mı emretti? Diye sorarak itiraz edebilen, Halife Ömer’i eğer yanlış yaparsan seni şu kılıçla düzeltiriz diye kılıcını kınından çıkararak uyaran, bu uyarıyı alınca ellerini açarak Allah’a şükreden ve kendisine kılıç çeken o kişiye teşekkür eden bir töreden geliyoruz. Yine Fatih Sultan Mehmet’in mahkemede kendi aleyhine karar veren kadıya teşekkür etmesi de bizim töremizin ne olduğunu ortaya koymaktadır.
Görülüyor ki bizim töremize göre; bir liderin biz senin yanlışında da yanındayız, senin yanlışlarını da biz ört bas ederiz söyleminde bulunanları, bu tavır içine girenleri uyarması ve bu gibi kişilere güvenmemesi gerekir."
AHMET BERHAN YILMAZ

Temmuz 06, 2010

Okunanlardan Notlar

......
ABD’nin Irak’ı işgal ederek kuzeyde bir kukla devlet inşa ettiği; bu kukla devleti Saddam Hüseyin’e karşı bizzat Türkiye’de konuşlandırdığı Çekiç Güç’üyle yıllarca koruduğu ve kolladığı; ABD’nin Kürt Planı’na direnen Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’i, uçağına yaptığı sabotajla öldürdüğü; Org. Karadayı – Org. Kıvrıkoğlu döneminin bu kukla devlete karşı bölge inisiyatifi oluşturma süreci olduğu; ABD’nin bu inisiyatifi pasifize etmek için siyasi cinayetlerden ekonomik krizlere kadar bir dizi komplo tezgâhladığı; Ecevit hükümetinin sırf bu ABD planına direndiği için düşürüldüğü; Erdoğan’ın siyasi yasaklıyken Org. Özkök tarafından meşru ilan edilip bu sürece entegre edildiği ve BOP eşbaşkanlığına getirildiği; ABD’nin Irak’ın kuzeyinde bu plana karşı tehdit olarak gördüğü Türk askerinin başına çuval geçirdiği; ABD’nin Ergenekon tertibi ile Türk Ordusu’nun elinin kolunu bağlayarak “Kürt Açılımı”nı yaptırdığı; Ve gelinen süreçte Kukla Devleti Türkiye’ye doğru genişletme hamlesi içinde olduğu; bunu sağlayabilmek için de PKK’yı kimi zaman havuç kimi zaman sopa olarak kullandığı gerçeğinin üzerinden atlanarak terörle mücadele edilir mi?
..........
Mehmet Ali Güller 6 Temmuz 2010 , BAŞBUĞ NE DEMEDİ yazısından...